Ben zaten yeryüzünün neresini benimsemedim ki?
Eski şehirlerin dar sokaklarında seninle mesafeler
katediyorum. Fantezilerimizi konuşuyoruz, ahlaklı ahlaksızlıkları, ütopyaları,
cennet cehennemi anlatıyoruz
birbirimize. Sosyopatları, psikopatları, az hasarlıları çok hasarlıları,
pertleri profilliyoruz. Yürüdükçe çenemiz düşüyor, her ara sokakta bir dişimizi
düşürüyoruz. Öyle güzel anlatıyorsun ki dinlerken taşraya gitsek diye
geçiriyorum içimden. Taşraya gitsek ve eski şehirlerin dar sokaklarını özlesek
birlikte, kederlensek.
Düzenli sabah meditasyonuna başladım. Kendimi bir şekilde
disipline ettim, her sabah 6’da kalkıp yarım saat meditasyon yapıyorum.
Bileklerimde yağmur ağrıları oluyordu bazı günler. Geçti. Romatizma mı oldum
diye korkuyordum doktor olmadığını söyledi.psikolojik olabilir dedi. O öyle der
demez kesildi zaten ağrılarım.
Şimdi de çok sıcak, bir gecede nasıl 15 derece birden
ısınabiliyor hava anlayamıyorum. Dışarda dondurma yiyoruz yarısını yiyemeden
eriyip akmaya başlıyor çöpe atıyorum. Mutfaktan appletinileri getirirken ayağı
takıldı düşecekti neredeyse Hanna. Küfrediyor.
Thomas’ın antroposenle antroposofu birbirine karşıtırdığı cümleyi tekrarlıyor
bir kere daha küfrediyor. 'Madem adam hoşuna gidiyor ne diye bu konuları
açıyorsun? ' diyorum. Hoşuma gidiyor, çok güzel gülüyor, ama damn!!!aşık
olamıyorum diyor; ben ona şiir okuyamam ki…ne alakası var deme sakın!
Durumu böyle ifade edişine
bayılıyorum.
Fotoğraf sergisinde yarısı karanlık yarısı aydınlık çıkmış
yüzleri inceliyorum; her bir fotoğrafın arasında teleskopun fotoğrafladığı yarım
ay resimleri var. Yanaklarda kraterler… dönerken gecikiyorum. Gece geç oldu iki
kasaba arasındaki otobanın ışıklarının yanmaması canımı sıkıyor; zifiri
karanlık otobanı sevmiyorum. Benzinlikte kasiyere alternatif yol soracaktım ama
kadının her yerinde piercing var, fazla itici göründü; yüzüne bakınca
istemsizce hepsini teker teker incelediğimi fark ettim. Sorunun cevabını almak
benim için sıkıntı verici bir süreç olacaktı. Devam ettim karanlık otobanda. 'Allahtan mesafeler fazla uzak değil birbirinden. Mesafe mesafedir. Allahtan
etrafta önüne atlayan yavru köpek, tavşan sincap, kirpi filan yok. Kirpi zaten
atlayan bi hayvan değil, değil mi Jane?'diye diye eve varıyorum. kendimi yatağa fırlatmış olmalıyım. Sabaha kadar kalkmamacasına... bütün ışıklarda açık kalmış diğer odalarda.
Yeni kiracılar çöplerini çöp toplama gününün dışında
çıkartıyorlarmış diye” albay emeklisi tadındaki” komşu amca mesaj atıyor
gecenin o saatinde. sabah görüyorum. Amcalar uykusuz, amcalar bulaşacak yer arıyor demek ki. Miles
başkan cindy lauper’in time after time’ını üflüyor radyoda. Ama ne güzel ton; keyfim
yerine geldi bak. Hanna'ya cindy lauper ve Miles arasındaki dedikoduyu anlatacaktım laf karıştı.
Hanna’ya diyorum ki müstehsi gülüşler cool insanlarda etkileyicidir.
Cool değilsen “müstehsi” iticidir. Gülüş, ifade vb. iticidir. Bunun üzerine bir
buçuk saat kadar saçmalıyoruz. Appletini sevdiğim bişey değil zaten sırf gönlü
olsun diye eşlik ediyorum. Konuyu değiştirip iştahla Malek’in oynadığı robotlu
filan diziden bahsetmeye başlıyor.
Gözüm takılıyor yine geldi. Karşı bahçedeki uzun çam ağacının
ucuna , yani üçgenin tepesindeki o çatı noktaya konan bi kuş var. Hep aynı
kuşun konduğunu varsayıyorum. Ona bayılıyorum. Küçücük ayaklarıyla o noktaya
tünemesi ve oradan tüm panoramaya hakim etrafı seyretmesi…
Hanna diyor ki; o salak sosyopat senin de arkandan konuşuyor niye arabana alıyorsun?
-ne yapayım 'seninle gelebilirim' diye soruyor; 'Hayır gelme sen arkamdan konuşuyormuşsun mu diyeyim' diyorum.
'De' tabi, 'utanmıyor musun de' diyor.
'Ne anlamı var utanmadığını biliyoruz' diyorum. Ayrıca kim takıyor ki onun söylediklerini, kimse ciddiye almıyor' diyorum.
'Ben kuduruyorum yüzsüzlüğüne' diyor. 'Sen ne diye bu kadar gevşeksin bu duruma' diyor.
çok gülüyorum bu söylediğine tabi.
'ben fazla kibirliyim de ondan , böyle tipler beni sinirlendirmiyor eğlendiriyor' diyorum.
-sen mi kibirlisin?
yok genel anlamda kibir değil benimki , davranışsal olarak kibir değil ruhen kibir bendeki...
En dayanılmaz olan şey kendini daraltmak; sınırlarını
koruyan biriyle fazla beraber olmak.
ondan kalma diyorum.
'saçmalığın daniskası' diyor. Ayaklarını karşı sandalyeye uzatıp geriliyor.
Yaz hep ne güzel.
Sevgiler
Jane
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder