Baharı kara ikliminde karşılamak çok parlak bir fikir
değildi kabul ediyorum, ama her zaman olduğu gibi bir macera peşindeydim. Semt meydanında bir fountain başında (valla
snopluğumdan değil; çeşme desem, sahneye ayıp olacaktı onun için diyesim gelmedi.)
soluklanırken bir kadınla muhabbete giriştik ikimizin de hakim olmadığı bir
dilde çat pat ama bi yandan da oldukça anlamaya hevesli… Onu fark ettim, iki
insan birbirini her ne olursa olsun anlamaya karar vermişse, bir şekilde
anlaşıyor.
Astroloji meraklısıymış. Konu ne ara o kadar derinleştiyse, zodyaksal olarak üşümeye meyilli olduğumu kara ikliminde mutsuz olacağımı
söyledi. Hesap kitap işlerinin bana göre
olmadığını yola çıkarken boşuna bavula doğru kıyafeti koymaya çalışmamamı çünkü
bunu asla başaramayacağımı boş valizle yola çıkmanın ve kıyafet alışverişi için
bütçe ayırmanın doğru bir hareket olacağını öğütledi. Abartıyor tabii…
Hesapsız biriyim bu kesin; kara iklimi hiç bana göre değil;
bu da… Sabah buz gibi, öğlen bunaltıcı sıcak, gece yine dondurucu soğuk. Sürekli eve gidip kıyafet mi değiştirmem lazım
yoksa kat kat giyinip kocaman bavul gibi çantalar mı taşımam lazım? Baharda dışarda
olmayı seviyorum, saat mevhumu olmadan sokaklarda kaybolmayı ama üşümeyi
sevmiyorum. Ya da tersini… moralim çok
bozuk kara iklimine… bir türlü doğru kıyafeti bulamadım, rahat edemedim.
Boşver sana bunların hiçbirinden bahsetmeyeceğim, daha fazla
vızıldamayacağım.
Benimle gel;
Şu bahçeye dalalım; bu ağaçlarda lezzetli meyveler kassan
yetişmez ama budanma biçimlerine hayran kalabiliriz. Keşke biz de budanabilen
yaratıklar olsaydık; bence budanmak insana da iyi gelebilirdi.
Gel,
kara-kırmızı açmış çiçekleri olanın yanına gidelim.
Burada ölsek mi?
Yoksa daha görülesi bir renk kalmış mıdır dünyada?
Biliyorum senin yapacak bir sürü işin vardır. Benim yok beni bırak ben öleyim bu bahçede.
Kimseye ses etme; nefesimi duymayıncaya kadar beklemene de
gerek yok başımda.
Kafana göre bi ara sessizce uza işte.
Al kulaklığımla ipodu’mu da sana bırakıyorum çok güzel morcheeba dinliyordum taksinin arka
koltuk camından bakakalırken rüzgar hızıyla geçen yeşil kepenklerine evlerin
pencerelerinin…
oradan devam et.
Stendhal, Ayrıcalıklar, madde 14; “Ayrıcalıklı kişi
ayrıcalıklarından birini anlatmak ya da ifşa etmek istediğinde, ağzından tek
ses çıkmıyor ve yirmidört saat diş ağrısı çekiyordu.”
Yeşil kepenkli hızlı geçilen evlerin pencerelerinden birinde
beyaz kısa kollu bir gömleğin içinde, hiç de kızgın değilsin hayata…
Ben de ölmekten vazgeçtim zaten şu kulaklığımı geri verir
misin?
Gel gel,
bak şurda biyerde sokak nehre açılacak…
ne zaman böyle ölesim gelse, başıma mutlu bişeyler
geleceğini hayal ederek nehre açılan bir sokağa saparım ben.
Bilirsin sen de…
Sevgiler
jane
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder