Daha önce anlamlı olan herşeyin birden bire anlamsızlaştığı
bir yerde olmayı istememin sebebi var ben her ne kadar bu sebebi tam olarak
bilmek istediğimden emin olmasam da.
Dedim ki kendi kendime;
Biraz yürürüm ve yorulunca sakin bir yerde oturur bi kahve
içerim, bir iki satır bişey yazar, aklımı bişeye takar biraz düşünürüm.
Acıkırsam sağlıklı bişeyler yerim; iyi bir su içerim üstüne, minerali filan
yerinde. Buraya geldim sonra.
Doğaya öyle romantik bakan biri değilim ben hep çer çöpe,
çalılıklara, kurumuş ağaç kabuklarına, çirkin böceklere takılırım çiçeklerden
çok. Doğadaki tazelikle çürümüşlüğün bir arada varoluşuna hayran olurum. Ben
gerçekten beni anladığını hiç sanmıyorum.
Bu sene yılsonu üşütüklüğü kutlamaları kapsamında en
sevdiğim, ama gerçekten en sevdiğim kazağımı bağışladım. Bu beni mutlu eder
sanıyordum; etmedi ve aptalca bir şey olduğunu düşünüyorum şimdi. Kendime
maddelere anlam yüklememeyi öğretmeye çalışıyorum. Ama ruhumda toplayıcılık
var; büyük tezat yaşıyorum.
Burada yılın bu zamanı evlerin pencereleri insanlardan daha
süslü; duydum orada da kar yağıyormuş. Havayi fişek de atıyorlar birkaç gündür.
Sabah saat 10 gibi de ay vardı gökyüzünde ama şimdi gitti sızdı bayıldı bir
yerlerde sanırım.
Henüz bir japon arkadaş bulamadım ama Bangladeşli bir kızla
tanıştım. Ona bisiklete binmeyi öğretirsem; o da bana bengali dilinde bikaç bişey söylemeyi
öğretecek. Bir de Bulgar bir arkadaşım var; O çok mutsuz çünkü o bir stil
danışmanı ve burada kimse birinden giyinmeyi öğrenmek istemiyor. Herkesin kendi
sitili kendine hesabı. Sen ne yapıyorsun diyorlar; hiiç diyorum. Ben bir şey
yapmak için gelmemişim bu dünyaya. Gülüyorlar, espiri yaptığımı sanıyorlar.
Bir de doktor yan komşum var; Onunla hiç oturup konuşamadık;
çünkü hep bir aceleyle ve saçma sapan saatlerde girip çıkıyor eve. İyi ki
doktor olmamışım diyorum onu her gördüğümde. Ama bir ortak noktamızı tespit
ettik geçen gün asansörde; aynı pizzacıdan aynı pizzayı sipariş ediyormuşuz.
Kuaförleri sevmiyorum. Alıştığım kuaförün pazar günleri ve
geceleri açık olmamasını sevmiyorum. Bazı insanlar evlerine kuaför
çağırıyorlarmış duydum ve bu fikirden de nefret ettim. Youtube’dan kendi
kırıklarımı almayı kahküllerimi uzadıkça kısaltmayı öğrendim. Ve bu beni mutlu
ediyor. Üstelik bu konuda şaşırtıcı derecede yetenekliyim.
Spectre’yi seyrettin mi?
İlk sahnesine bittim; godfather’a göndermeler filan… ama ne
boktan film olmuş gerisi. İnsan öyle bir ilk sahne çekip sonra nasıl öyle
saçmalar? Zaten artık kimseyi
bulamıyorum bond filmine gidecek ya da starwars’a… Eskiden yalnız sinemaya
gitmeyi daha çok severdim ama şimdilerde pek sevmiyorum sanki. Sinema salonları
çok sevimsizleşti. Evet kabul daha rahat; ama…
Annemi aramam gerek. Ama buradan olmaz; burası çok sessiz. Biraz
gürültü olsun ki dikkati tamamen benim üstümde toplanmasın.
İçimde yakında seni göreceğime dair tuhaf bir his var
biliyor musun?
İhtiyarlamış bir yılın son sabahı bir parkta; bir bankta
oturmuş bunları yazıyorum ve siyah bir kuş sürüsü bir uzun ağaçtan kalkıp bir
diğer uzun ağaca konuyorlar; bunlar karga da değil; bi tuhaf siyah kuşlar. Daha
önce görmediğim bir tür. Ağaçların dallarında neredeyse hiç yaprak kalmamış;
bütün sürü birlikte hareket ediyor; saysam mı kaç taneler? Her bir çıplak dala
biri oturuyor. Çoklar. En az yüz tane varlar; sayıyorum ama, okadar
oturmuyorlar, sıkılıp diğer ağaca geçiyorlar tam yarısındayken ben. Benimle
kafa mı buluyorlar bilemedim.
Aa güzel bir akşam kızıllığı oluştu şimdi; bir sonraki
yılbaşında kendime bir şehre yüksek bir tepeden bakmayı diliyorum. Sen de
bişey dile kendine adettendir.
Sevgiler
jane
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder