29 Ocak 2016 Cuma

78. MEKTUP; GRİ

Çok fazla gri sabahlara uyanıyorum; boşluk hissiyatımın ateşini harlıyor. Sessizlik uykumu getiriyor pencereyi açıyorum.  Üzerinden 60-70 km hızla arabalar geçen bir caddeye açılıyor pencerem. Önce asfaltta kayan tekerleklerin çıkarttığı aralıklı ve bazen biteviye fuvvv sesi rüzgarın uğultusuyla birleşip, yüzümle çarpışıyor. Kazada dahlim var mı emin değilim; yoksa yüzüm, teğet geçilebilir mi rüzgar ve ses tarafından? Bir süre sonra gürültü başımı ağrıtıyor ve pencereyi kapatıyorum. Buzdolabını açıp uzun uzun seyrediyorum ve sonunda meyve sepetindeki en taze ve parlak görünen elmaya uzanacakken pencereme bir kuş çarpıyor küüüt diye. Buzdolabının kapağı aniden kapanıyor; ben irkiliyorum ve ağlamaya başlıyorum. Ağla, ağla, ağla, ağla… iki büklüm olup karnımı tuta tuta ağlıyorum. Sinir krizi gibi ağlıyorum. Sonra gözlerim acımaya başlıyor. Böylece ağlamayı kesiyorum. Fiziksel olan acı ruhumun acısının önüne geçiyor. Resmen öyle oluyor.
Kolpa!
Böylece fark ediyorum ki ruhumun acıdığı filan yok. Oysa fiziksel acı ne kadar gerçekti. Zaman zaman gözlerime artık neredeyse kaynadığını düşündüğüm lenslerin gözlerimin içindeki fazlalığını ve yabancılığını hissediyorum. Buğulanmışlar zaten, görüşümü kısıtlıyorlar. Etrafıma toz fırtınasının ortasında kalmış birinin görüş açısından bakıyorum. Yorucu. Görmeye çalışmak, ‘şey’leri netlemeye çalışmak başımı ağrıtıyor. Lensleri gözümden atmak için sabırsız, banyoya doğru yürüyorum. Aynaya doğru eğiliyorum, bir gülme geliyor, gülmeye başlıyorum. Lensleri çıkarıp acımı dindireceğim birazdan, bu anı, son acıyan anı idrak ediyorum. Yalnız kaldığım zamanlarda bu ev ne garip sahnelere mekan oluyor. Kara mizah karakteri gibiyim. Lensleri çıkartıp, küveti dolduruyorum. Saate bakıyorum, elma geliyor aklıma. Doğru mutfağa gidip buzdolabını bir kez daha açıyorum; elmalar orada duruyor aynı meyve sepetinin içinde. Ama ilk açtığımda almak için uzandığım elmayı seçemiyorum. Sanki elmaların hiçbiri artık taze ve parlak değil; elmayı tanıyamıyorum ve birden elma yeme arzum da kayboluyor; üzümün en uçtaki tanelerini koparıp ağzıma atıyorum; içlerinden bir tanesi biraz ekşi ve buruk. Yüzümü buruşturuyorum gayriihtiyari. Aynı anda bir üşüme geliyor; çıplak olduğumu fark edip banyoya yürüyorum, yürürken bedenimi büzüştürüyorum nefesimi içimde tutup. Sonra kendimi sıcak suya bırakıyorum ve nefesimi boşaltıyorum thuuuufffff  diye.

Öyle anlar oluyor ki gözlerimi kapatıp yanına uzanıyorum bir yolunu bulup.

Sevgiler

Jane   


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder