Biz sizinle bayım, epeydir güzel bir şarkı dinlemedikti…
Hazırlıksız yola çıktığım için sadece bir taş var avcumda;
Bu akşam diyorum sanki hep aynı akşammışçasına… ama iki
akşam var diyebilir misiniz?
…Büsbütün eli boş dönüyor da sayılmazdım, bir daha buralara
asla gelmeyeceğim, diye yineleyip duruyordum. Bacaklarım acı veriyordu bana,
her adımımı artık bu son olsun diye atıyordum, ama vitrinlere kaçamak bakışlar
fırlattıkça, asfaltın üzerinde sanki kayarcasına hız yapan kocaman silindir
biçiminde bir kütle görüyordum. Gerçekten de hızlı ilerliyor olmalıydım.
Kendimi hiç zorlamadan birden çok yayayı solladım çünkü. Bakın ilk insanlar belirdi işte, oysa
topallar bile artlarında bırakırdı beni gündelik yaşamımda, sonra arkamdaki
ayak seslerinin kesildiğini işittim. Yine de her adımımı bu son olsun diye
atıyordum. Bir nedenle, gelirken ayırdına varamadığım, bitiminde bir katedralin
yükseldiği bir meydana ulaştığımda,
açıkçası oraya girip, bir süre saklanmaya karar verdim. Ortaçağ’da
olduğu gibi. Katedral diyorum ama pek emin değilim bundan. Bilmiyorum, bütün
bildiğim sonuncusu olmasını umduğum bu öyküde sıradan bir kiliseye sığınmamın
beni üzeceğiydi…
Böyle işte, şu koltuğa uzanıp, hiç için metinler okuyalım
biraz; hava da karardıkça kararmış hep aynı akşammışçasına… başka akşamlar da
var diyebilir miyiz?
Deriz.
Bi çay koyarız;
Pencereyi açarız.
Yalnızca başımızı öne eğip, ayaklarımızın ucuna yere
bakmamız gerekiyordu bu anlarda, çünkü şeye katlanma gücünü hep böyle
alıyorduk. Neye diyeceksiniz, bilmiyorum. Zor anlarımızda gökyüzünden çok topraktı
yardıma gelen, gökyüzü daha şanlı ve şöhretli olsa da…
Dışarıdan sesler kesik kesik geliyor.
Doğru nefesler aldığına emin olmalısın.
Bunu sana ara ara hatırlatmam gerekiyor.
Müziğin susmasına izin verme lütfen.
Ben devam ediyorum.
Çeşitliliklerle dolu yaşamım, çok farklı şeylerle dolu, hiçbir
yere ulaşamayacağım asla. İyi biliyorum, kimse yok burada, ne ben, ne de bir
başkası, ama bazı şeyler hiç söylenmese daha iyi. Öyleyse hiçbir şey
söylemiyorum. Başka bir yerde birileri var belki, herhalde başka bir yerde, bu
uçsuz bucaksız burada başka bir yer gizli belki de? Bilmiyorum biraz kafamı
çalıştırabilsem bir çıkış yolu bulurdum , kafamın içinde sayıca kabarık
başkaları gibi, bundan da kötüsü dünyayla karşılaşırdım yeniden, kafamın
içinde, bana gelince hiç de farksız olmazdım başlangıçtakinden…
Burada duruyorum.
İyi burası. Benim durduğum yerde durmak için başkaları neler
vermezdi. Ya da senin durduğun yerde durmak için. Şimdi gülüyor musun sen bu
dediklerime?
Güül!
Beni bozmaz. Ama durmanın
hakkını vermek lazım.
Döndüm diyorum ama aslında hız kesmeden çizilen geniş bir
çember oldu bu, durursam yeniden yola koyulamam diye korkuyordum , evet, bundan
da korkuyordum.
Yaptığına hiç dikkat etmeden, soluk alır gibi yürümeli
insan, oysa ben yürüyüşüme dikkat ettiğimde, kendimi denetlemeye başladığımda attığım
birkaç düzgün adımın ardından düşüyordum.
Ben de onu diyorum, bulunduğum noktaya ulaşmış olmam bile
önemsenmeli.
Bana aldırış etmiyor üstüme basmamaya gayret ediyorlardı.
Burada kalamazsınız dedi biri.
Tüm bu hikayelerden uzaktayım, hiç kafamı kurcalamamam
gerekirdi onlarla, hiçbir şeye gereksinme duymuyorum, ne daha çok ilerlemeye ne
de bulunduğum yerde kalmaya, gerçekten de umursamıyorum tüm bunları, uzaklaşmalıydım
onlardan, bedenimden de, kafamdan da…kendi aralarında uzlaşmaları için, son
bulmaları için bıraksaydım onları…yapamıyorum.
Ya evet birden çok kişiyiz biz. Sanki hepimiz sağırız, sağır bile
değiliz. Yaşam getirmiş bizi bir araya.
Bir başkası yada aynı kişi “evinizde kalmanız gerekirdi”
diyor. Hepsinin de sesi aynı, aynı
düşünceleri var.
Evimde.
Evime dönmemi istiyorlar.
Müzik diyorum, müzik susmasın! Sen ilgilen.
Ben şu şiiri okuyacağım sana sonra da gideceğim.
Said a lightning bug to a firefly,
‘look at the lightning bugs fly by!’
‘silly dunce!’ said the fly. ‘what bug ever flew?
Those are fireflies. And so are you.’
‘Bug! Cried the bug. ‘Fly!’ cried the fly.
‘Wait !’ said a glowworm happening by.
‘I’m a worm,’ squirmed the worm. ‘I glimmer all night.’
‘Fly!’ cried the fly. ‘Worm!’ cried the worm.
‘Bug!’ cried the Bug. ‘I’m standing firm!’
Back and forth through the dark each shouted his Word Till
their quarrel awakened the early bird.
‘You three noisy things, you are all related.’
She said to the worm, and promptly ate it.
With a snap of her bill she finished the fly.
And the lightning bug was the last to die.
All glowers and glimmerers, there’s a Moral:
Shine if you must, but do not quarrel.
Gördüğüm bütün ölümlüler yalnızdı ve sanki kendi içlerine
gömülmüş gibiydiler.
Aksi için bir gerekçe de yoktu zaten.
sevgiler
Jane
P.S. Beckett ve Maxine Kumin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder