5 Kasım 2016 Cumartesi

81. MEKTUP; SUCH A BEAUTIFUL DAY

Biz sizinle bayım, epeydir güzel bir şarkı dinlemedikti…



Hazırlıksız yola çıktığım için sadece bir taş var avcumda;

Bu akşam diyorum sanki hep aynı akşammışçasına… ama iki akşam var diyebilir misiniz?

…Büsbütün eli boş dönüyor da sayılmazdım, bir daha buralara asla gelmeyeceğim, diye yineleyip duruyordum. Bacaklarım acı veriyordu bana, her adımımı artık bu son olsun diye atıyordum, ama vitrinlere kaçamak bakışlar fırlattıkça, asfaltın üzerinde sanki kayarcasına hız yapan kocaman silindir biçiminde bir kütle görüyordum. Gerçekten de hızlı ilerliyor olmalıydım. Kendimi hiç zorlamadan birden çok yayayı solladım çünkü.  Bakın ilk insanlar belirdi işte, oysa topallar bile artlarında bırakırdı beni gündelik yaşamımda, sonra arkamdaki ayak seslerinin kesildiğini işittim. Yine de her adımımı bu son olsun diye atıyordum. Bir nedenle, gelirken ayırdına varamadığım, bitiminde bir katedralin yükseldiği bir meydana ulaştığımda,  açıkçası oraya girip, bir süre saklanmaya karar verdim. Ortaçağ’da olduğu gibi. Katedral diyorum ama pek emin değilim bundan. Bilmiyorum, bütün bildiğim sonuncusu olmasını umduğum bu öyküde sıradan bir kiliseye sığınmamın beni üzeceğiydi…

Böyle işte, şu koltuğa uzanıp, hiç için metinler okuyalım biraz; hava da karardıkça kararmış hep aynı akşammışçasına… başka akşamlar da var diyebilir miyiz?
Deriz.
Bi çay koyarız;
Pencereyi açarız.

Yalnızca başımızı öne eğip, ayaklarımızın ucuna yere bakmamız gerekiyordu bu anlarda, çünkü şeye katlanma gücünü hep böyle alıyorduk. Neye diyeceksiniz, bilmiyorum. Zor anlarımızda gökyüzünden çok topraktı yardıma gelen, gökyüzü daha şanlı ve şöhretli olsa da…

Dışarıdan sesler kesik kesik geliyor.

Doğru nefesler aldığına emin olmalısın.

Bunu sana ara ara hatırlatmam gerekiyor.

Müziğin susmasına izin verme lütfen.

Ben devam ediyorum.

Çeşitliliklerle dolu yaşamım, çok farklı şeylerle dolu, hiçbir yere ulaşamayacağım asla. İyi biliyorum, kimse yok burada, ne ben, ne de bir başkası, ama bazı şeyler hiç söylenmese daha iyi. Öyleyse hiçbir şey söylemiyorum. Başka bir yerde birileri var belki, herhalde başka bir yerde, bu uçsuz bucaksız burada başka bir yer gizli belki de? Bilmiyorum biraz kafamı çalıştırabilsem bir çıkış yolu bulurdum , kafamın içinde sayıca kabarık başkaları gibi, bundan da kötüsü dünyayla karşılaşırdım yeniden, kafamın içinde, bana gelince hiç de farksız olmazdım başlangıçtakinden…

Burada duruyorum.
İyi burası. Benim durduğum yerde durmak için başkaları neler vermezdi. Ya da senin durduğun yerde durmak için. Şimdi gülüyor musun sen bu dediklerime?
Güül!
Beni bozmaz.  Ama durmanın hakkını vermek lazım.

Döndüm diyorum ama aslında hız kesmeden çizilen geniş bir çember oldu bu, durursam yeniden yola koyulamam diye korkuyordum , evet, bundan da korkuyordum.

Yaptığına hiç dikkat etmeden, soluk alır gibi yürümeli insan, oysa ben yürüyüşüme dikkat ettiğimde, kendimi denetlemeye başladığımda attığım birkaç düzgün adımın ardından düşüyordum.

Ben de onu diyorum, bulunduğum noktaya ulaşmış olmam bile önemsenmeli.

Bana aldırış etmiyor üstüme basmamaya gayret ediyorlardı.

Burada kalamazsınız dedi biri.

Tüm bu hikayelerden uzaktayım, hiç kafamı kurcalamamam gerekirdi onlarla, hiçbir şeye gereksinme duymuyorum, ne daha çok ilerlemeye ne de bulunduğum yerde kalmaya, gerçekten de umursamıyorum tüm bunları, uzaklaşmalıydım onlardan, bedenimden de, kafamdan da…kendi aralarında uzlaşmaları için, son bulmaları için bıraksaydım onları…yapamıyorum.  Ya evet birden çok kişiyiz biz. Sanki hepimiz sağırız, sağır bile değiliz. Yaşam getirmiş bizi bir araya.

Bir başkası yada aynı kişi “evinizde kalmanız gerekirdi” diyor. Hepsinin de sesi aynı,  aynı düşünceleri var.
Evimde.
Evime dönmemi istiyorlar.

Müzik diyorum, müzik susmasın! Sen ilgilen.

Ben şu şiiri okuyacağım sana sonra da gideceğim.

Said a lightning bug to a firefly,
‘look at the lightning bugs fly by!’
‘silly dunce!’ said the fly. ‘what bug ever flew?
Those are fireflies. And so are you.’
‘Bug! Cried the bug. ‘Fly!’ cried the fly.
‘Wait !’ said a glowworm happening by.
‘I’m a worm,’ squirmed the worm. ‘I glimmer all night.’
‘Fly!’ cried the fly. ‘Worm!’ cried the worm.
‘Bug!’ cried the Bug. ‘I’m standing firm!’
Back and forth through the dark each shouted his Word Till their quarrel awakened the early bird.
‘You three noisy things, you are all related.’
She said to the worm, and promptly ate it.
With a snap of her bill she finished the fly.
And the lightning bug was the last to die.
All glowers and glimmerers, there’s a Moral:
Shine if you must, but do not quarrel.

Gördüğüm bütün ölümlüler yalnızdı ve sanki kendi içlerine gömülmüş gibiydiler.
Aksi için bir gerekçe de yoktu zaten.

sevgiler      

Jane


P.S. Beckett ve Maxine Kumin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder