6 Eylül 2018 Perşembe

86.MEKTUP ; VERMUTTAN SEBEP DİYELİM!


Konserve kutusu açacağıyla deşesim geliyor göğsümü, nefes alamıyorum.
O gecelerden biri sadece.
Epey içtim.
Sessiz boğucu, iç parçalayıcı, görünmez, varlığı şüpheli, dayanılmaz gece. 
Fazla gerçek!
Hatta o kadar gerçek ki sen yoksun.

Kasvet zehir gibi, mide bulandırıcı…
Bi dakka bi dakka , hakkaten müdahale edilsin geceye. Yüzüne su çarpılsın.  Bi rüzgar, bişey…. kaldırsın götürsün bahçemden bu acuzeyi.

Gece… taş, kaskatı, devasa bir yarasa kanadı gibi gerilmiş dünyanın üzerine çünkü kesinlikle dünya zıvanadan çıkmış durumda ancak şiddetli hareketler herşeyi yeniden yerine oturtabilir biliyorum. Müdahale edilsin.  Ama o küçücük kırılgan anın inceliğini hangi cebimizde saklayacağız?  Bir mektup kağıdı aratan an.  Unutma ayva ağacı meyveden yıkılıyorsa o kış sert geçecek demekmiş.

Birsürü insan vardı burada bu gece, kendileri gitti hayalet kütleleri çöktü geceye. İnsanlar , toplanmalar, yiyecekler, içecekler, gürültü, fısır fısır…yorgunum kederli değilim.
beni bu kez geride bırakın. Söyleyecek şeyim yok bu gece.
Epeydir yok.
Bence sizin de yok, susun.
Herkes sussun.
Bazen de susalım.
Bir gün sessizlik bütün dillerin önüne geçecek.  Çünkü havamda değilim, çünkü gece toksik ve virüs konuşarak yayılıyor.

Çünkü çok bilmiş, terapist kılıklı adam bana ‘hiç talepkar değilsin, sanki hayattan hiçbir şey istemiyorsun’ dedi. Küçük kağıtlara istekler yazıp evrenin çeşitli yerlerine bırakmalıymışım. Evren beni sıraya koyacakmış.  Çünkü bu duyduğum en saçma şey. Çünkü tanıdığım herkes saçmalıyor ve ben katlanamıyorum.
Devrilmek, yıkılmak istiyorum gözlerinin önünde; şiddetle kendilerine gelsinler.

Sonra hiçbir zaman özgür iradem olmadı benim, çünkü irade dediğin özgür olamaz, özgürse irade yoktur.  Oksimoron yani. İşte aynı bu gece gibi Oksimoron.  

Elem çiçeği aşısı tutmamış yabani ağaç!
Ben.
Aynadaki kadın.  Aynaya bakınca kadınlaşan yaratık.   İnsanların bana bakınca gördükleri kadın. 

Onun için mi bu kadar zırvalama hakkı buluyorlar. Kendimi şanslı mı saymalıyım?  Tüm bunlara uyum sağlamam mı bekleniyor? Hangi zırvalığı sevişmek için daha motive edici bulmalıyım?   
“Uzan olduğun yere dayanmasını bil.
Sönmeyen yanı var mı dünyanın...”

sessizliğin ve birbaşınalığın sorumluluğunu alıyorum. Yaşamasını istediğim sırlar var.  
Ah garip şekilde bildik, yanıbaşımda ama hep uzak, uzakta kalacak.  
Bir şeyler söylemeye çalışıyorum farkındaysan,
Kelime, kelime, kelime, laf, laf, laf… laf-ı güzaf. Bunlar hep eskidi. Bunlar hep aynı terane. Bunlar hep…
Hemen el altında olmayan bir iki kelime bul. Kaldır üst raflarda bir yere koy. Bir gün bir yerde söylenecek, söylersin.
Ben bilirim okuyunca.

Bu kelimelerden bir sessizlik havalansın. Yeri değişmeyen eşyaların sessizliğinden değil;
tutamadığımız bir sessizlik, senden benden kaçan,
uçan filan…

oluru olmayan pazarlıklara girişiyorum ya boşver.  

Biraz da yoruldum.  Deşme, ve o kadarını bil yeter.  Biliyorsun işte, demediklerimi de… baya bayaa biliyorsun sen. Ben de bu kadarını biliyorum zaten.

Sana bir şey söyleyeceğim, sabahın beşi oluyor ve bu yazdıklarımı, tüm bu yazdıklarımı başka türlü nasıl yazabilirdi insan bilemiyorum. Biraz da sarhoşluktan belki ama yara gibi açılıyorum. Biraz da acıyor. Kabuğu kaldırma… altı üstü bir şişe vermut bu kadar kanatır mı? diyor insan. Çünkü öyle.

Şimdi seni buldum, geceyi kaybettim bu kez de. Kör gibi bişey oldum.  Sanki görmüyorum da zihnimden geçiriyorum.

Zavallı sen, senden tüm bunları dinleyen bir adam yarattım. Ne istedim senden bilemiyorum.

Geçse de yine geleceğini bildiğin bir spazm gibi hissediyorum kendimi.
Söyle bana ayılınca daha da mı kötü gelecek herşey, hepsi?

Bazen yaşamak uyuyamamak gibi.

Uzaktan kendimi kaybediyormuşum gibi görünüyorsam da aksine kendimi iyice hayatta hissediyorum. Yaşıyorum ben. Nabzım atıyor baya baya.  Ama hala nefes alamıyorum.  
Ne lanet gece o kadar gerçek ki ben yokum. Oysa yaşamaktan başka bir şey istemiyor olmalıydım.
Ne dediğimi bir gün anlayacak mıyım acaba?


sevgiler
Jane



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder