20 Kasım 2018 Salı

87. MEKTUP: GÖZ KAMAŞTIRICI YERİNDE...


iyi ki orada...

"yaşam, ah güzel yaşam! onu nerede aramalı?"
gökyüzünün iyice eğilip toprağa bıraktığı nemde mi? vardiyalı bir mesainin sabah paydosunda mı?
çünkü aradıkça tadı çıkıyor meredin.

davranış kaygısı; keep your kings in the back row.
çünkü arka sırada daha güzel duruyorlar.

Daha güzel akşamlarım da olmuştur muhakkak ama bu akşam böyle şeker gibi bi akşam. Sanki herşey bir süre daha yolunda gidecekmiş hissi veren bir sakinlik var. Sokağa çıktım sebepsiz yürüdüm biraz, sarı yaprakların üstünde hışırtılı hışırtılı. Şimdilerde bütün yapraklar sarardı ve ara sokaklarını kapladı şehrin. Halı gibi. Sanırım toplamak için hepsinin dökülmesini bekliyor belediye. Neyse umrumda değil böyle iyi bence olduğu gibi kalsın.

İşin garibi pek çok tutarsız arzumda bir delilik görmüyorum artık. Belki de tüm herşey ve herkes ve dünya ve düzen bana uyum sağlamak için değişmiştir. Olamaz mı?  Uyurken olmuş olamaz mı?

Sana birşey diyorum ve sen cevap veresin diye beklerken tam o esnada bir yıldız; tepemizdekilerden biri; bi' de hep aynısı değil, her seferinde bir diğeri... hoop omuzlarımdan tutup çekip, yükseltip bir çatıya veya uzun bir ağacın dalına veya kırkbeşbin ft'te giden bir uçağın kanadına
kondurup indiriyor. Sana birşey diyorum, sırf dokunmak için cevabını bile duyamıyorum. Sonra yeniden bedenimdeyim ve yerimde. Sana anlatayım diyorum lakin bana hiç garip gelmiyor. Önemsiz yani.

Bazı duygularımın limitsiz olması gibi, boşluğa yakın bir limitsizlik, kendini yutan bir limitsizlik. Hissetmeye başladığım anda öyle ürperiyorum ki kayboluyorum ve bu limitsizlik sanki doğamda var, kader gibi... fazla kanıksanmış, korkunç ama korkulacak birşey yok ve hepsi bu.

Kadere o kadar inanmıyorum ki kendimi onun kollarına bırakmış vaziyetteyim. Çünkü o, sanki bu ilgisizliğime içerliyor gibi, sürekli bana varlığını kanıtlama uğraşında. Ama bütün oyunlarını biliyorum kader!
Ne vaadediyorsan üç vakte kadar biliyoruz. Üç saniye ile üç yüzyıl arasında geçecek tüm yaşamım. Annem de çocukluğumdan beri iki şeyden şikayet etti durdu.  Metaforlarımdan ve uysal rezistansımdan- kadere karşı.

Annemin benden ödü patlıyordu hatırlıyorum. Bir gün deniz kenarında beni yürüyüşe çıkartmış; aslında beni diye kendini yürüyüşe çıkartmış, canı sıkkınmış bişeye... 2 veya 3 yaşındaydın diye anlatır; birden eğilip kocaman bir deniz kabuğu çekip almışım kumun arasından. Ortası biraz çukur. Avcumdan büyük. Annem daha 'aa ne buldun bakalım?' filan demeye kalmadan;  yüzüne bakmışım, sonra deniz kabuğuna... ve demişim ki; kalbine ay doğmuş! ama şimdi göremezsin gece görürsün.
Ödü patlamış bildiğin! korku filmi gibi bir sahneydi der. Yarım yamalak konuşuyordun ama ifaden netti ve korkutucuydu diye anlatır.
Hatırlamıyorum ben tabi. Ama sık sık babannemin komşularıyla birbirlerine fal bakışlarına şahit oluyordum. Anlamıyorum sanıyorlardı muhtemelen; oysa sürekli, kader, geçmiş, vade, haber, yol kısmet, umut gibi kavramların bazı şekillerle, nesnelerle ve metaforlarla ilişkilendirilebileceği programlanıyordu yazılımıma. Kavramları çoğaltmaksa zihnime ve zamana kalıyordu. Dünyaya özellikle bulunduğum mekandaki herşeye başka türlü bakmamı tetikliyordu. Asla gerçekte ne olduğundan emin olamıyordum. Pekiala başka bir anlamı olabilirdi pek çok şeyin. 'Beni titreten de anlamdır.'  Emin olamamaktan daha çoook küçükken yorgun düşmüştüm ve önemsemiyordum. Korkuyu önemsemeyerek alt ettiğimi sanıyordum. Etrafımda neler oluyordu ve ben neden böyle hissediyordum?  Belki de benim algım bunları seçiyordu. Umrumda değildi. hala da değil. Neyse ne.
Oysa şimdi farkediyorum ki asıl korkunç olan emin olmak. Ölüm gibi bişey emin olmak. Zifiri.

Kendi güzümden önceki yazımı uzatıyorum uzatabildiğim kadar. Kimseye birşey söyleme; gir ve arkandan kapıyı kapat. Fazla zamanımız yok ya da zamanımız sonsuz da diyebiliriz bu durumda.  Benden korkmadığını görebiliyorum. Bu belki garip ama iyi birşey. Aradığım sessizliği buldum; ne yazık ki hiç bir yaşam belirtisi göstermiyorum şimdi. Biliyorsun ki yok da değilim. Dalgaya dönüştüm. Nerede doğduğum ve nereye varacağım belli değil. Oysa okyanusa hapsolmuş olduğumuzu bir biz biliyoruz.

Yine neler anlatıyorum değil mi?
onun için arkandan kapıyı kapat dedim.
Ne demişti?
"Aşkın yanlış yerindeyim, göz kamaştırıcı yerinde...Her zaman en karanlık yer lambanın altıdır."

Ben Jane, davranış kaygılarım saçmaydı, hep saçma, hep de saçma olacak ama akıntıyı seçiyorum.
ve sürdürüyorum.



Sevgiler
Jane





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder