1 Temmuz 2019 Pazartesi

89. MEKTUP ; MARTTAN...

10.03.19

Sabah arabamın gösterge ekranında yine o ikon belirdi, desen olarak en sevdiğim anlam olarak sevmediğim,  hava 3 derecenin altına düştüğünde çıkıyor.  Bahar sokağa sabah çok erken çıkanlar için gelmedi. Oysa şimdi yükseldik saat ikiyi geçiyor ve güneş bulutların arasından gözüme gözüme çakıyor farlarını.  İşimi erken bitirip kendimi eski evin karşısındaki koruya attım, bir iki koşuya çıkmış kadın dışında insan yok etrafta. Burada bi mektup yazabilirim gibi geldi. Bir kere daha burada oturup yazmıştım çünkü.  Şimdi öyle değil, bi rahat edemedim, işte telefon çalıyor, açınca başka bir evrene intikal edeceğim. Bilmem kaçıncı paralel. Açtım işte oldu mu? Hayat angajmanlar üzerine kurulmuş, sürekli bir plan programcılık… önceden verilen randevular, konfirmasyon mailleri, önden alınan uçak biletleri, rezervasyonlar,  ve kahin edasıyla sürekli  gelecekte ne yaşayacağını hatırlatan telefonlar. Şu anımın içine eden teknolojik kahya seni kırasım var.  
Öyleyse bu mektup başka güne kalsın diyerek kalktım banktan.

Bir süre telefonla konuştum, bir sürü organizasyonlar, tatil yaklaşıyor ya öncesi karmakarışık. Çok sıkılıyorum. Ben eskiden hiç planlı programlı biri değildim. Şimdi on tane şeyi aynı anda düşünürken buluyorum kendimi. Bu çok yorucu. Oysa anlaşmamız böyle değildi kendimle. Ben baist ama tatlı hayat yaşayacaktım her daim, böylece herşey anlamlı olacaktı ve anlam kayması yaşanmayacaktı. Bazen öyle bir an geliyor ki diyorum: bir anda yok olsam, beynim yansa ve hafızamı kaybetsem ve herşeye yeniden başlasam istediğim yerde istediğim koşullarda. Hiç bir şey hatırlamasam. Sil baştan. Ama o zaman sen de yok olursun. Bunu istemem. Belki de olmazsın. Eternal sunshine gibi bişey olur belki. Yada belki bi bunu hatırlarım. Hani demansta oluyor ya piyanoda tek bir parçayı olağanüstü güzel şekilde çalıyor ama adını bile hatırlamıyor… bi filmde mi görmüştüm böyle bişeyi? Onun gibi. Belki.
Neyse akşama doğu hava daha da ısındı biraz bahçede oturup kitap okudum ama kafamı boşaltamadım. Hala aramam gereken insanlar, sevimsiz olduğu için hep arkaya itelediğim yapmam gereken tonla iş var. Hayatım hiç istemediğim yönlere doğru uzuyor gibi oluyor. Biraz kompaktlaşmam lazım. Dedim ya eskiden böyle değildim. Şimdi tıkanıyorum o anlarda, çünkü boğulma başladığında bunun sadece anlık bir tıkanma olduğunu çözemeyecek kadar budalalaşıyorum ve gerçekten boğulacağımı sanıyorum. Süreç başladığı yerde kalıyor, tıkanma uzadıkça uzuyor boğulma gerçekleşmiyor, ve ben unutuyorum sonra. Bu esnada başkaları da benim nefes aldığımı unutuyor ya da önemsemiyor çünkü boğularak yaşama üstadıyım ben. Hem nasıl diyordu onu sylvia, bir şeyi kendinden emin bir şekilde, ne yaptığını biliyor gibi yapıyorsan, yaptığın şeyin hatalı veya düpedüz yanlış olması kimsenin umurunda olmaz.

Uyumam gerek ama fısıltının tatlı zehri kanıma karıştı bile.   
Bişeyler okuyayım bari.

Sevgiler
Jane
  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder