10.03.19
Sabah arabamın gösterge ekranında yine o ikon belirdi, desen
olarak en sevdiğim anlam olarak sevmediğim,
hava 3 derecenin altına düştüğünde çıkıyor. Bahar sokağa sabah çok erken çıkanlar için
gelmedi. Oysa şimdi yükseldik saat ikiyi geçiyor ve güneş bulutların arasından
gözüme gözüme çakıyor farlarını. İşimi
erken bitirip kendimi eski evin karşısındaki koruya attım, bir iki koşuya
çıkmış kadın dışında insan yok etrafta. Burada bi mektup yazabilirim gibi geldi.
Bir kere daha burada oturup yazmıştım çünkü. Şimdi öyle değil, bi rahat edemedim, işte telefon
çalıyor, açınca başka bir evrene intikal edeceğim. Bilmem kaçıncı paralel.
Açtım işte oldu mu? Hayat angajmanlar üzerine kurulmuş, sürekli bir plan
programcılık… önceden verilen randevular, konfirmasyon mailleri, önden alınan
uçak biletleri, rezervasyonlar, ve kahin
edasıyla sürekli gelecekte ne
yaşayacağını hatırlatan telefonlar. Şu anımın içine eden teknolojik kahya seni
kırasım var.
Öyleyse bu mektup başka güne kalsın diyerek kalktım banktan.
Bir süre telefonla konuştum, bir sürü organizasyonlar, tatil
yaklaşıyor ya öncesi karmakarışık. Çok sıkılıyorum. Ben eskiden hiç planlı
programlı biri değildim. Şimdi on tane şeyi aynı anda düşünürken buluyorum
kendimi. Bu çok yorucu. Oysa anlaşmamız böyle değildi kendimle. Ben baist ama
tatlı hayat yaşayacaktım her daim, böylece herşey anlamlı olacaktı ve anlam
kayması yaşanmayacaktı. Bazen öyle bir an geliyor ki diyorum: bir anda yok
olsam, beynim yansa ve hafızamı kaybetsem ve herşeye yeniden başlasam istediğim
yerde istediğim koşullarda. Hiç bir şey hatırlamasam. Sil baştan. Ama o zaman
sen de yok olursun. Bunu istemem. Belki de olmazsın. Eternal sunshine gibi
bişey olur belki. Yada belki bi bunu hatırlarım. Hani demansta oluyor ya
piyanoda tek bir parçayı olağanüstü güzel şekilde çalıyor ama adını bile
hatırlamıyor… bi filmde mi görmüştüm böyle bişeyi? Onun gibi. Belki.
Neyse akşama doğu hava daha da ısındı biraz bahçede oturup
kitap okudum ama kafamı boşaltamadım. Hala aramam gereken insanlar, sevimsiz
olduğu için hep arkaya itelediğim yapmam gereken tonla iş var. Hayatım hiç istemediğim
yönlere doğru uzuyor gibi oluyor. Biraz kompaktlaşmam lazım. Dedim ya eskiden
böyle değildim. Şimdi tıkanıyorum o anlarda, çünkü boğulma başladığında bunun
sadece anlık bir tıkanma olduğunu çözemeyecek kadar budalalaşıyorum ve
gerçekten boğulacağımı sanıyorum. Süreç başladığı yerde kalıyor, tıkanma
uzadıkça uzuyor boğulma gerçekleşmiyor, ve ben unutuyorum sonra. Bu esnada
başkaları da benim nefes aldığımı unutuyor ya da önemsemiyor çünkü boğularak
yaşama üstadıyım ben. Hem nasıl diyordu onu sylvia, bir şeyi kendinden emin bir
şekilde, ne yaptığını biliyor gibi yapıyorsan, yaptığın şeyin hatalı veya
düpedüz yanlış olması kimsenin umurunda olmaz.
Uyumam gerek ama fısıltının tatlı zehri kanıma karıştı
bile.
Bişeyler okuyayım bari.
Sevgiler
Jane
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder